

Karikatür: Serkan Altuniğne
Für die deutsche Version hier klicken
Medyada hükümetin sözcüsü rolünü üstlenen televizyon yorumcusu Cem Küçük, Haziran sonundaki bir tartışmada şöyle dedi:
»Almanya, 1 aydır domates fiyatlarını konuşuyormuş. Ülkede birinci gündem o… Domatesin kilosu 4-5 Euro'dan 20 Euro'ya çıkmış. Korkunç bir rakam... Alman tarihinde yok«.
Bu konuşmanın ardından Almanya’da yaşayanlar kanala 1-2 Euro’luk domates tabelaları yollamaya başladı. Ancak elbette bunlar ekrana gelmedi.
Bağımsız medyanın olmadığı ülkelerin sorunu bu: Kutuplaşan toplumda her cephe, kendi kanallarını izliyor; herkes kendi medyasına inanıyor. Dolayısıyla domates örneğindeki gibi bir yalanı düzeltmek mümkün olmuyor. Şu aralar açlık sınırında yoksullukla boğuşan Erdoğan yandaşlarının, kendi hallerine şükredip Almanya’da domates almakta zorlananlara üzüldüğü söylenebilir.
Almanya’da domatesin gerçek fiyatını, yandaş gazetecilerin neden yalan söylediğini, ekonominin felakete sürüklenişini, ülkedeki baskı düzenini anlatmaya çalışan gazetecilere gelince… Bir kısmı hapiste, bir kısmı sürgünde, bir kısmı da susturulmuş halde… Hala yayın yapmaya çalışan birkaç muhalif yayın organı da büyük risk altında... Bunlardan Halk TV’nin Londra’da yaşayan sahibi hakkında geçen ay yakalama kararı çıkarıldı. Kanala da yayınlarıyla »halkı düşmanlığa sevkettiği« gerekçesiyle 10 gün kapatma cezası verildi. Kapatılmamak için çok dikkatli bir yayın çizgisi sürdüren Halk TV, Sözcü Tv ve Tele1’in yayın lisanlarının iptal edilmesi, muhalif ekranların tamamen karartılması an meselesi…
Bu durum karşısında, medyada çalışma şansı bulamayan
gazeteciler, yorumcular, ünlü ekran yüzleri, sosyal medyada, özellikle de YouTube’da kanallar açarak yayıncılığa devam etmeye çalışıyor. Ben buna »düzenli ordularını kaybetmiş gazetecilerin yeni gerilla savaşı« diyorum. Her yorumcu bir kanal artık; her cep telefonu bir kamera; her oturma odası bir stüdyo… Şimdi hükümet, onları da tacize başladı. Yurtiçinde olanlar, davalar açılarak ya da fiziki saldırılar ve tehditlerle yıldırılmaya çalışılıyor. Yurtdışındakilere ise Elon Musk’la işbirliği içinde ulaşım engeli getiriliyor. Buna rağmen tek tek bu gazetecilerin YouTube kanalları, yandaş kanalların toplam seyircisinden daha geniş bir kitleye ulaşıyor.
Örnek: Fatih Altaylı… Daha iki yıl öncesine kadar en çok izlenen kanallardan birinde yönetici ve programcıydı. Hükümetin baskısı sonucu ayrılmak zorunda kaldı. O da birçoğumuz gibi YouTube’da kendisine bir kanal açarak yorumlarını oradan sürdürmeye başladı.
Kısa zamanda kanalı 1,5 milyon aboneyi aştı, »Fatih Altaylı Yorumluyor« başlığıyla yayınlanan her bir videosu, ortalama yarım milyon izlenir oldu. Hükümet rahatsız olmaya başlamıştı. Sonunda Altaylı’nın Haziran’daki bir yayında söyledikleri, iktidara beklediği fırsatı verdi. Altaylı, Türkiye seçmeninin iradesine her zaman sahip çıktığını bu iradeye müdahale eden egemenleri devirdiğini anlatırken şöyle dedi:
»Bu millet, hoşuna gitmediği zaman padişahını yuhalamış, boğmuş bir millettir. Öldürülen, boğazlanan, komploya, suikasta kurban giden, öldürülüp intihar süsü verilen Osmanlı Padişahı az değildir.«
Bu sözler, yıllardır suikast korkusuyla bir koruma ordusu eşliğinde ve halk arasına karışmadan yaşayan Erdoğan’ı öfkelendirdi. Bu tür durumlarda hep olduğu gibi önce Saray’ın başdanışmanı tepki gösterdi. Altaylı’nın konuşmasından, suç teşkil edecek şekilde montajlanmış bir bölümü kullanarak, »Suyun ısınmaya başladı Altaylı« diye tweet attı. Türkiye’de yargının durumunu bilenlerin ezberlediği gibi, bu, savcı ve hâkimlere talimat anlamına gelirdi. Nitekim hemen ertesi sabah Altaylı evinde gözaltına alındı. Savcılıkta, »Cumhurbaşkanına alenen tehdit« suçlamasıyla tutuklandı ve hapishaneye yollandı.
Fakat mesele burada bitmedi. Altaylı’nın YouTube kanalını yönetenler, zekice bir düşünceyle, kanalı açık tutmaya karar verdi. »Fatih Altaylı Yorumluyor« başlığı, »Fatih Altaylı Yorumlayamıyor« diye değiştirildi. Fatih Altaylı’nın stüdyosunda oturduğu koltuk boş olarak görüntülendi ve görüntüler üzerine Altaylı’nın kısa savunma metni yazılı olarak yansıtıldı. Üç dakikalık bu yazılı metinden sonra da boş koltuk ekranda tutuldu. Sonuç inanılmazdı:
Boş koltuğu 12 saat içinde yaklaşık bir milyon kişi »izledi«. Kısa sürede izleyici sayısı 1,5 milyonu aştı. Elbette bu, sessiz bir destek eylemi, benzersiz bir protesto gösterisiydi.
Kanalın hala izlendiği, hatta daha çok seyirci çektiği anlaşılınca Altaylı cezaevinden avukatları aracılığıyla mektuplar yollamaya başladı. Hapishane, Türkiye’nin çok tanınmış aydınlarıyla doluydu. Altaylı onlardan ve kendinden haberler veriyor, gündelik yaşamını detaylarıyla anlatıyordu. Bu mektuplar da seslendirilip kanalda yayınlanıyordu. Bu yayınların her biri de yüzbinlerce izleyiciye ulaştı. Dahası Altaylı’ya yoğun bir ziyaretçi akını başladı. Çoğunu siyasetçilerin ve avukatların oluşturduğu bu ziyaretçiler, gazeteciye kulis bilgileri aktarıyor, o da öğrendiklerini kaleme alıp kanalına bildiriyordu. Böylece bir gazetecinin duvar ardından verdiği kulis bilgileri ve atlatma haberlerle kanal hepten yükselişe geçti.
Düşüncenin hiçbir koşulda engellenemeyeceğini, haberin her duvarı delip her engeli aşabileceğini gösteren, ilginç bir örnek bu… Boş bir koltuk, o koltuğun sahibinin hapishaneden »bildirdiği« haberler ve o koltuğa bakarak hem haber alan, hem de kanalın sahibine moral motivasyonu ve maddi destek veren kitleler…
Tahmin etmişsinizdir: Hükümet şimdi, gazetecilerin son soluk borusunu kesmeye, YouTube’u engellemeye hazırlanıyor. Altaylı tutuklanır tutuklanmaz, kanalı için 72 saat içinde lisans alması istendi. Lisans alamazsa kanalın erişime kapatılacağı bildirildi. Bu, hükümetin yeni keşfettiği bir yöntem… Daha önce ilk kez Cumhuriyet Gazetesi’ne lisans sorulmuştu. Hükümet, yüzbinlerce kanaldan, gözüne kestirdiği bir kaçına 10 yıllık lisans alma koşulu dayatıyor. Lisans almak pahalı… Ama daha önemlisi lisans almak, sizi hükümet denetimi kıskacına sokuyor. Ondan sonra da gelsin cezalar, yargılamalar, kapatmalar…
Yani özetle ister yurtdışından ister hapishaneden yayın yapın, denetimden kaçamazsınız. Çare? Ya bu kedi fare oyununda gerçeği haykırmanın yeni yolları, yeni zeminleri bulunacak, ya da toplum, Almanya’da domatesin kilosunun 20 Euro olduğu yalanıyla başbaşa bırakılacak.