CAN DÜNDAR’IN TİYATRO SÜTUNU #41

CAN DÜNDARS THEATER KOLUMNE
Zeichnung: Serkan Altuniğne

Karikatür: Serkan Altuniğne

Für die deutsche Übersetzung hier klicken

STEİNMEİER »YENİ TÜRKİYE«YE GİDİYOR

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, 22 Nisan’da resmi ziyaret için Türkiye’ye gidiyor. Steinmeier’in Ankara’nın ısrarlı davetlerine uzun süredir kulak tıkadığını biliyoruz. Dışişleri Bakanlığı döneminden Türkiye’yi de, Erdoğan’ı da çok iyi tanıdığı ve »Ankara’nın otokratı«ndan ve politikalarından hiç hoşlanmadığı sır değil. Geçen yılsonu Erdoğan’ı Berlin’de ağırlarken de hissiyatı, yüz ifadesine yansımıştı. Ancak Türkiye-Almanya ilişkilerinin derine inen kökleri ve özellikle mülteci sorunuyla Berlin’in Ankara’ya bağımlı hale gelmesi nedeniyle Erdoğan’a Bellevue’de kırmızı halı sermişti. Şimdi, altı yıl arayla iki kez Alman başkentine gelen Erdoğan’ın ziyaretini iade etmek zorunda… Bunun için -yerinde bir kararla-, yerel seçimlerin bitmesini bekledi. Seçim, Erdoğan’a ilk sandık yenilgisini tattırdı. O yüzden Steinmeier’in Ankara ziyareti daha da anlam kazandı. Hem Saray, hem muhalifler, Alman Cumhurbaşkanı’nın vereceği mesajları dikkatle izleyecektir.

***

Erdoğan başkanlık sarayına taşındığından beri Türkiye ve 

Almanya cumhurbaşkanlarının hemen her gezisi sıkıntılı geçti. 
10 yıl önce, 2014’te dönemin Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Ankara ziyaretinde küçük çaplı bir siyasal skandal yaşanmıştı. Gauck, benim de okuduğum, devrimci karakteriyle bilinen Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) öğrencilerle buluşmuş ve Erdoğan’ın tüylerini diken diken eden bir konuşma yapmıştı. 

O ziyaretten hemen önce, 2013 sonunda, Erdoğan ve kabinesindeki bakanların büyük yolsuzluk skandalı patlamış, Erdoğan hesap vereceğine soruşturmayı yürüten polis şefleriyle savcıları görevden almıştı. Artık neyin hukuk, neyin hukuksuzluk olduğuna o karar veriyordu. Tam o döneme gelen ziyarette Gauck şöyle demişti:

»50 yaşıma kadar neyin hukuk, neyin hukuksuzluk olduğuna partinin karar verdiği bir sistemde yaşadım. Demokrasinin kazanımlarını yaşamanın tecrübesiyle hukuk devletinin kısıtlandığını gördüğümde kaygı duyarım. Hükümet, hoşuna gitmeyen çok sayıda savcı ve polisi görevden alır ve hoşuna gitmeyecek kararlardan kaçınmaya çalışırsa, ›yargı bağımsızlığı güvence altında mı‹ diye sorarım.«
    
Suçlamanın adresi açıktı. Erdoğan mesajı aldı ve bildiğimiz üslubuyla, »Sen o aklı, kendine sakla« diyerek tepki gösterdi. Bu gerginlikten sonra da 10 yıl Ankara, bir Alman Cumhurbaşkanı ağırlayamadı.  

Erdoğan’ın altı yıl arayla yaptığı iki Berlin gezisi ise yine skandallarla doluydu. 2018’de Türk Cumhurbaşkanı’nın hiç de diplomatik olmayan, külhanbeyi üslubundan Steinmeier de payını aldı. Bellevue’de verdiği yemekte, »Türkiye'deki toplumsal çatışmaların insan hakları ve hukuk devleti temelinde çözümlenmesi gerektiğini« söyleyip »tutuklu olan Türk gazeteciler, siyasetçiler, entelektüeller için endişeli olduğunu« belirttiğinde Erdoğan’ın tepkisiyle karşılaştı. Konuşma metnini değiştiren Erdoğan, »Bunları gündüz konuştuk, tekrar konuşmaya gerek yoktu. Ben bu sofrayı muhabbet sofrası olarak görüyordum; muhabbet sofrasında bunlar konuşulmazdı« demişti.    

Bakü’de, Moskova’da, Dubai’de, Taşkent’te kurulan “muhabbet sofraları”nda, elbette insan hakları, basın özgürlüğü, demokrasi gelmiyor gündeme… Ancak »Batı’nın sofraları«na oturanlar, bu konularda hesap sorulmasına alışmak zorunda… 

Lakin bu yılki son resmi ziyarette hesap soran, Erdoğan oldu. Mayıs ayındaki adil olmayan seçimde başkan seçilen Erdoğan’a Berlin, alelacele bir davet yapmış, Türkiye’nin yarısının itirazını görmezden gelerek ona içerde kullanabileceği bir koz hediye etmişti. Türkiye’deki baskı rejiminin hiç gündeme gelmediği ortak basın toplantısında Erdoğan fırsatı kullanıp Hamas propagandası ve Holokost hatırlatması ile Başbakan Scholz’a canlı yayında –Türk basınının tabiriyle- »unutamayacağı bir gol atmıştı«. 

***

Böyle bir tarihçenin ardından, şimdi »ağır yaralı Erdoğan’ı«
ziyarete gidiyor Steinmeier… Muhalefetteki sosyal demokratlar neredeyse yarım asır sonra ilk kez birinci parti haline geldi. Tahminim o ki, Alman Cumhurbaşkanı bu gezisinde de »aklını kendine sakla«mayacak, demokratik kaygılarını bu kez Ankara’da, daha da güçlü bir dille belirtecektir.

Almanya’ya geldiğimden beri hemen her yazdığım yazıda, her 
yaptığım konuşmada »Öteki Türkiye« kavramını kullanıyor ve »demokrat Türkiye«yi anlatmaya çalışıyorum. Almanya’da çoğunluk, »Türkiye« denince neredeyse çeyrek asırdır iktidarda olan Erdoğan’ı hatırlıyor. Bunun bir nedeni, medyada sürekli görünür olması… Bir başka nedeni, Erdoğan’ın bütün »huysuzluğuna« rağmen, özelde Almanya’nın genelde Batı’nın çıkarlarına uygun bir siyaset izlemesi; savunmada, ticarette, diplomaside »kullanışlı« bir partner olması… Buna Almanya’da yaşayan muhafazakâr ağırlıklı Türkiyeli toplumun yarattığı imaj da eklenince »öteki Türkiye«nin fazla tanınmamasına şaşmamak lazım. Ülkenin yarısından fazlasını oluşturan »öteki Türkiye« ise son dönemde sindirilmiş, ötekileştirilmiş, dışlanmış, neredeyse ülkeden kovulmuş, görünürlüğünü, umudunu yitirmiş durumdaydı. Ülke içindeki seçmenlerin çoğu gibi, ülke dışındaki siyasetçiler ve diplomatlar da muhalefette fazla bir gelecek görmüyorlardı. Üstelik sosyal demokratlar iktidar olsa Erdoğan kadar kullanışlı olmayacakları kesindi. O yüzden Batılı başkentler, Erdoğan’ın hukuk tanımayan, insan haklarını hiçe sayan, basın özgürlüğünü yok eden uygulamalarını şablon cümlelerle habire kınasalar da, somut adımlar atmaktan kaçındılar, onunla işbirliği yapmaya devam ettiler. 

Ama bu 31 Mart’ta işler değişti. Yerel seçimlerde »öteki Türkiye«, »Ben buradayım« dedi. Dünyadaki otoriter yönelime inat, demokrasiye sahip çıktı. Seçimle dönüşümün hala mümkün olduğunu gösterdi. Mayıs’ta Erdoğan’ın artık yenilmez olduğunu düşünen, onunla yola devam etmekten başka çare olmadığını sanan Berlin’deki bürokratlar ve siyasetçilerin sonuca çok şaşırdığını tahmin etmek zor değil. Şimdi, özgürlük mücadelesinde yalnız bırakarak hayal kırıklığına uğrattıkları Türkiyeli demokrat kamuoyunu yeniden kazanmak zorundalar. İstanbul ve Ankara dışında deprem bölgesini de ziyaret edecek olan Steinmeier, bu konuda ilk adımı atacaktır sanırım... Umarım ki ardından yerel işbirlikleri gelir; Almanya ve Türkiye’deki sosyal demokrat belediyeler, dayanışmayı güçlendirir. Haklarına sahip çıkarak baskıya direnen kadın örgütleri, partiler, sendikalar, üniversiteler, sanat kurumları arasında ortak projeler şekillenir. Hükümetlerin çıkara dayalı birlikteliğinin karşısına, sivil toplumun demokratik ortaklığı dikilir. Türkiye’deki hukuk devleti, basın özgürlüğü, insan hakları mücadelesine, demokrasinin yeniden inşası sürecine Almanya’nın demokrasi güçleri de destek verir. 

Yazının başında bahsettiğim ziyarette eski Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, »demokrasilerin, önündeki her kayalıkta dümeni çevirebilen vatandaşlara ihtiyacı olduğundan« söz etmişti. Türkiye halkı, doludizgin otoriterliğin kayalıklarına giden geminin dümenini, en zorlu koşullarda çevirebildi. Dilerim dünyaya örnek olacak bu demokratik refleks, Berlin’in uzun sürmüş sessizliğini kırmaya yeter.